Karsi cinsle iliskide Sinemanin Cazibesi

Oscar Töreni’ne bir gün kala benden yiğit kısmına dört çeker bir hizmet daha.. Sinema bilgisi sizi nasıl gizemli biri gibi gösterir? Kız kısmının okkalı sinema terminolojisine zaafı nedendir? Bunlardan bana ne? Hepsini açıklıyorum.. Adına “Oscar” denilen Akademi Ödülleri bizi niye bu kadar geriyor, bilmiyorum..
Gazeteler, televizyonlar daha iki ay öncesinden “Şu kazanır, şu kazanamaz..” yayınına başlıyor..
Bir iddia, bir tartışma..
Zannedersiniz ki dünyanın tepesinden girip dibinden çıkan sanal “kutru” çıkarmışlar.. Yerine “Oscar” heykelciğini tıkmışlar.. Dünya onun etrafında dönmekte..
Dönmüyor tabii.. Çünkü bu yıldan yıla yapılan Akademi Ödülleri Töreni, bizim memlekette bir avuç okumuştan başkasını ilgilendirmiyor..
***
“Bir avuç okumuş..” dediklerimin de süzmesi bu işe meraklıdır..
Biraz daha ayrıntıya girersek; sinema hakkında konuşmak özellikle okumuş takımının “erkek cinsini” çok yakından ilgilendiren bir eylemdir..
Çünkü “sinema kültürü” er kişiler için lojistik bir malzemedir ve karşı cinsin okumuşlarıyla ilk temas sırasında bolca kullanılır..
Sinema birikimi olmayan bir yiğit, cepheye giderken cephanesini koğuşta unutmuş bir askere benzer.. Kızın kafasına ne sıkacağını bilemez..
AİLE TİPİ KIZ
Pratikten gidelim..
Kız cincinden birisiyle tanıştınız ve bir sohbet için buluşmak üzere sözleştiniz.. Ve bir kafede karşı karşıya oturdunuz..
Konuşmaya başlar, karşılıklı olarak birbirinizi hafiften yoklarsınız.. Bu yoklamanın elle yapılması caiz değildir..
Önce garson, sonra müşteriler kıllanır..
Karşınızdakini dille yoklarsınız.. Bunu da dilinizi ağzınızın içinde tutarak yaparsınız..
Kız kısmının “aile tipi” daha başlangıç cümlelerinin tükürüğü kurumadan kapasitesini belli eder.. Bunu da durup dururken “Oğlak mısınız?” türünden bir soruyla yapar..
Sorması, karşısındakine “davar” teşhisi koyduğu için değildir.. Burcunu öğrenmeyi meram ediyordur..
Böyle durumlarda “teorik sinema bilgisine” ihtiyaç hissedilmez.. Zira, daha tanışma peşrevi yapılırken lafı burçlara getirilen bir kızla herşey konuşulabilir..
“Oğlak mısınız?” sorusuna verilebilecek “Oğlak değil tosunum..” gibisinden bir cevap kızın IQ kapasitesini netleştirir..
Dahası ilişkiyi sosyal anlamda nereye kadar götürebileceğinizin işaretini verir..
Eğer kız bu berbat espriden duvar yazarı Tosun ile bir bağlantı kurup, kıkırdamışsa içiniz rahat birer pasta daha söyleyin.. Başına geleceği hak etmiştir..
***
Ancak bir noktaya dikkat! Çok okumuş, kendisini “entel liginde” göstermek isteyen kimi kızlarda da burç takıntısı olabilir..
Bu da “Tosun esprisinden..” sonra kızın değişen suratından kolayca anlaşılır..
Böyle bir tehlike karşısında sizi kurtaracak olan şey “içinde burç bulunan” sorunun bünyenizde yarattığı hayal kırıklığını dışarı vurmak olacaktır..
İçinde bolca yabancı dilden sinema terminolojisine dair sözcüklerin geçtiği birkaç cümle kurmak gerekir.. Kızın anlaması şart değildir..
Lafların ağırlığı “burç muhabbeti” ile çıtanın çok altta tutulduğunu ona anında hatırlatır.. Tabii umutsuz vak’a değilse..
SİZ VE GİZEM
Sıkı bir sinema kültürüne sahip, fazladan sinema terminolojisine hakim bir erkek; içine girdiği her türlü kızlı ortamda kendine avantaj yaratır..
Saçını uzatıp arkaya bağlamış, sakalı hırpani şekilde salmış, ağı düşük pantolonla “Altına Pislemiş Rasputin” gibi dolaştığınızdan kızlara çok itici gelen biri olabilirsiniz..
(Bu tasvir bana oğlunun ev halini anlatan bir okurumun mektubundandır, bayılırım..)
Ağzınızı açıp da sinema konusunda anlaşılması zor iki cümle ettiğiniz zaman, kızlar şoklanır..
Kendilerini, bünyenizde gizlenmiş bir filozof keşfettiklerini sanarak heyecanlanırlar..
Gündeme hangi film gelirse gelsin lafa yönetmenden girip, onu teknik bir ayrıntıyla tarif etmek iyi sonuç verir..
Yönetmen, filmin çekiminde kafasının içinde sakladığı sanal planlara bağlı kalırken seyirci için ipucu verme işini kameranın duyumsallığına bırakmış..”
Böyle bir cümleyi dinleyip de içinden “Evde olsam da kendimi yatağa sırt üstü atsam..” diye geçirmeyecek bir kızı kolay kolay bulamazsınız..
***
Nerden bulacağım ben böyle “Askeriye Şifresi” gibi cümleyi, diye kahretmeyin.. Hemen bir sinema dergisi edinin..
Alacağınız dergiden, sözünü ettiğim cümlelerden bolca imal eden bir sinema eleştirmeni karşınıza çıkacaktır..
Bunların işi zaten film anlatmak değil, böyle cümlelere ihtiyaç duyan yiğitlere lojistik destek sağlamaktır..
Özellikle Fransız yapımı bir film anlatıyorlarsa, kaynağı buldunuz demektir..
Fransızlar “sinema özürlü” bir kavim olduklarından onların anlaşılmaz filmlerini daha da anlaşılmaz hale getirmek sinema eleştirmenlerine düşer..
Bir yandan “Biz olmazsak seyrettiğiniz filmi bile anlamazsınız..” politikası canlı tutulurken, öte yandan sinema eleştirmenliği işine hayat verilir..
ÖZEL ÖDÜL..
Eleştirmen eline düşmüş orta halli bir Fransız filminden, iki düzine kızı şoklayacak kadar anlaşılmaz cümle çıkar..
Tıpkı türkünün “On dört kızı kandırdım bir şişe lavantaya..” demesi gibi..
O cümleleri Oscar Töreni sonrası bir ay sürmesi beklenen “sinema tartışmalarında” kızlara karşı bolca kullanırsınız..
Ama bir noktaya dikkat edin..
Eğer Oscar Töreni’ni evde seyrediyorsanız, benden aldığınız bu akılları sakın ola ki aile fertleri üzerinde test etmeyin..
Temsil içinden çıkılmaz “Inception” filmi için “Bu filmin sarmal kurgusu seyirciyi yorsa da düşünsel anlamda pratik yaptırıyor..” türünden iri bir laf edersiniz..
Yedi yıldır bir türlü bitmeyen okula içerleyen peder bey, ayağındaki terliği “Aha bu da senin Oscar’ın..” deyip kafanıza fırlatabilir..
Yapacak bir şey yok.. Bari bir dilek tutun..